25 Ekim 2018 Perşembe

Nasıl anlatsam nerden başlasam ?

Teşekkür ederim Nasıl Başladı 
Kızımızın Adı Ne Olsun
Biraz olayların başına gidelim:
Unutulmuş yaşanmışlıkları hatırlamak gerek bazen,
okunan her kelimeyi sevmek gerek ,
Hatırladıkça zevk almak gerek belki yarım bir gülümseme belki de Bihter Ziyagil gibi acı bir tebessüm gerek…
Çayından kahvenden aldığın bir yudumu hoş sohbet veya yaşanmışlıkları güzel yad ederek hatırlamak gerek…
Geleceğin kaygısıyla dolu her gün bir yeni adım atarken belki de molalarda geçmişle yaşayıp geçmişi sevmek gerek.
Bu kadar huzur veren gereklilikte geçmişe fazla takılı kalırsak Firdevs Yöreoğlu gibi bir sona da gelebiliriz.
Kendimi unutmamak size de kendinizi hatırlatmak için ben ve kelimelerim baş başayız..
  Annem Sarı Papatya , babam Bıyıklı Kamil Bey evliliklerinin 4.senesinde güzel bir umudun gelmesini beklemektedir. Annem hamileliğinde bebeğimi kaybetmemeliyim diye kendine dikkat ederken babam bebeğimize nasıl bir gelecek hazırlamalıyım kaygısıyla beklemektedir. Bu güzel bekleyişlerin yanı sıra cinsiyetim öğrenilmeden ilk kaosum vatana millete hayırlı olmuş ama benim haberim yok çünkü ben annemin karnında  takılıyordum.
  İsim koyma krizi bizim ailede birden çok ferdi ilgilendirir olmuş . Ailenin ilk torunu ve herkes kendinden pay biçmek ister olmuş. Aslına baktığınızda çocuğun bir anne ve babası var ama herkes kendince isim koyma  zorunluluğu  hissetmiş.
  Babamın babası sevgili Asabi Bey ruhsal hastalığı olan biriymiş.
Asabi Beyin bir aile geleneği olarak iki oğluna babası ve amcalarının ismini koymuş. İlk torun ben olduğum için kendi isminin konacağını düşünüyormuş  hatta bu bir emirdir olarak algılanmasını istemiş.
Ailede emir büyük yerden olunca herkesi bir korku ele alır .90’lı yıllarda hiçbir anne çocuğunun ‘’Asabi’’ olmasını istemez.Annem klasik bir önlem alarak babama ‘’oğlan olursa ben kız olursa adını sen koy derken’’ cinsiyetim çoktan öğrenilmiş. Bu seferde Asabi Bey babaannemin adı olması gerektiğini söylemiş .
Yalnız adam kesinlikle diğer dedemi ve anneannemi düşünmüyor. Onlarda bir isim söylerse bir İtalyan ailesinden geldiğim sanılabilirdi.
Adam gerçekten diğer aile fertlerini düşünmemiş olaya artık iyi yönden bakamayacağım. Bir isim koyma konusunda olayların baş kahramanı olmak istemiş.
Olayların gidişatına daha fazla dayanamayan babaannem dedemin önünü keser. Öyle bir geçer zamanda ki Hasefe Ana seferberliği yapan babaannem hayatımı kurtarır. Kısacık boyuyla kocasının önüne kendini  atar ve ‘’Böyle bir gelenek falan yok  bir ailede iki tane aynı isim olmaz der (al dedi git dedi koyacağı ismi dedi git dedi ne yaparsa yap dedi )
 Dedem bir yere gidemez ama aile geleneği gider yeni bir devir başlar.
Babam ismimi koyarken birden fazla üniversite okumuş annemin akrabasının bir kızının adını düşünmüş ya da tam olarak ne düşündüğünü bilemiyorum. ‘’Gamze’’ olmasına  karar vermiş.
O yıllarda üç kızdan birinin ismi ece, gizem vs. ve türevleri  böyle dememin sebebi ben gamzehan bile duydum artık nasıl bir yokluksa …
Daha ismimin koyulmasında  bile kaosa sebep olmuşum .Ama şanslıymışım ki kendime yakışan bir ismim var. Bu şans biri ya da birileri tarafından bana veriliyordu. Kaderimin adını  belirleyen bu maceramızda ilk şansım babamdan gelmişti .
Bazen öyle bir isime sahip olursunuz ki anlamını sadece size ait olan izler taşırsınız, bu yüzden herhangi bir sohbet ortamında ‘’senin ismin bu olmalıymış sana başka bir isim düşünemiyorum ’’ denilebilir.
İsim ve hatta soy isim konusunda uçlarda yaşayan kulağa aşina olmadıklarımızda var. Onlarda  farklılıklarıyla hayatlarımıza renk katıyorlar. Kötü bir şey söylemiyorum ya da dalga geçmiyorum.
Hiç unutmam dershaneye gittiğim zamanlar farklı isimler hakkında  bir hocamızla sohbet ediyorduk. Onların memleketinde hiç duyamadığınız insanın aklına muzurluk sokan  isimler varmış. Mesela şeyime gündoğdu, bilgi sayar, olgun portakal, bayram amca, satılmış safra, düzgün yosma, dursun evet, nadir verir, aşkın azgın,  vb. isim  soy isimlerinin hakim olduğunu söylemişti. Böylesi de zor sanırım her ailede bir Asabi Bey olabiliyor. Kesinlikle dalga geçmiyorum biliyorum böyle olmasını sizde istemezdiniz sizi farklı kılanda en başta böyle isimlere sahip olmanız.
Bende hayatıma ‘’Gamze’’ olarak başladım işte bu yüzden ‘’Teşekkür ederim Bıyıklı Kamil Bey siz benim en iyi babamsınız.    

Bir dakika yanlış yerden başladım!
Şuan çook uzak diyarlardan kalabalığın, kaosun olmadığı 1865 yılından bildiriyorum. Elektirik 1880 yılında kullanılmaya başlandı. ''Çaktırmayın!'' .
 Her şeyin en başına gidip zamanda yolculuk yapmalıyız.  En en başına! dedim ve ne oldu ?
 Bir sonraki hikayemizde annem ve ben 9 yaşındayız bir terslik oldu bunu uzun uzun anlatacağım. E- devlette soy ağacının  en başında bulunan Ragibe teyzenin yanına manastıra gittik.
Galiba her şey benden öncesiyle alakalı acaba ne ? 

18 Ekim 2018 Perşembe

MATEMATİK BENİ RAHAT BIRAK!


 Eski ve yeni bir binanın kesiştiği yerde  koskocaman büyük bir bahçenin içinde koşturuyordum. Ben o bahçede 8 yıl daha koşturacaktım. Başarısızlıklarımın ilerideki başarılı olacağım alanlara engel olacağı yerin tamda merkezinde duruyordum…
En korkuncu hiçbir şeyin farkında değildim.


Yaptığım bir araştırmaya göre ilkokul hayatı boyunca  sevimsiz-kötü olay  yaşayanlar asla yaşadıklarını  unutmuyor. Yaşatılanlara olan öfke kin bitmiyormuş gibi birde  her girdiğimiz arkadaş ortamında ağdalı bir dille anlatılıyor. Bende onlardan biriyim. Çünkü karşılıklı iletişimim olduğu işlerimde insanları sevmem gerek, sevemedim mi o iş benim için çok sancılı oluyor.


Bu kadar olaylardan önce çok çekingen olmam, fazla içime kapanık durmam ve bazı şeylerden korkmamı sağlayan ve  baskınlığını  gösteren biri vardı. Onun bana yaptıklarının yanında arkadaşlarımla geçirdiğim vakitler bana cennetteymişim hissi veriyordu. Fişlerin üzerindeki harfler çok eğlenceliydi. Cici bebe yiyerek  sayfalarca yazdığım harfleri kendimce eğlenceli bir tarafını bulabiliyordum. Yanaklarım kızarana kadar arkadaşlarımla oynamanın verdiği zevki başka hiçbir şey vermiyordu.

Ama her şey bu kadar güllük gülistanlık değildi. İlk okulun ilk dönem sonu matematiğim 4 gelmişti. Her şey böyle başladı. Eğitim ve öğretim hayatımın ilk yılları matematikten  özel ders alan öğrenci bendim. Teknolojiyi iyi değerlendirip kullanamadığım için pekte ''popi'' olamadım ama benimde bir popim vardı sonuçta herkesin bir popisi vardır.

 Öyle bir öğretmene sahiptim ki beden derslerinde matematik yapardı. Haklının zekinin yanında olmaz, öğretmenler gününde alınan hediyeyi beğenmeyen sevimsiz bir kadındı. Hep başına gelmesini istemediği şeyler bizi okuturken gelmişti ve hıncını bizden çıkartmıştı.

Özellikle annem sınıf annesi  ve okula çok hakim biriydi. En yakınımızda   olmasına rağmen kötü kadının   sevimsiz tavırlarını bilemediğimiz sorularda yediğimiz sözlü saldırıyı ve şiddeti şikayet edemezdik.

Gelelim yıllardır o korku dolu yaşadığım boyumdan büyük psikolojik şiddeti anlatmaya;

Ders zili çalardı , hepimiz yerimize geçerdik. Sınıfı bir sessizlik ele alırdı. Bu sessizlik bana göre kötü kadın  alametinden önceki sessizlik ,Kötü Kadın öğretmenim için kuzuların sessizliğiydi. Hiç unutmayacağım ince uzun kalem kutusu ve kırmızı kalem tebeşirliği vardı. Derse girer girmez onları çıkartırdı. Sonra hepimizin nesilden nesile eline aldığı matematik kitaplarını açardı. Düşmanla karşı karşıya gelen bir savaşçı bakışıyla yakın gözlüklerinin üstünden dik dik bakardı. O sırada asla göz göze gelmemeye çalışırdım. İsmimi alaylı bir dille söylerdi. Bacaklarım titrediği için yürümekte zorlanırdım.Benim için tahtaya doğru yürümek dünyanın en uzun yoluydu. Tahta çok büyüktü soruyu yazdırır , beklerdi bende beklerdim. Önce tahtaya bakardım sonra arkadaşlarıma dönüp bakardım, sonra kötü kadına…
Sınıf öyle sessiz olurdu ki o sırada vücudumun tamamen titrediği duyulurdu. Kötü kadın sandalyesini iter küçük kıza doğru yürür onun boy hizasına doğru eğilir  ve FIGHT!

Meşhur  tebeşiriyle önce şakaklarımdan vurur ya da işaret parmağını büzüp kafama vururdu. Bir anda bağırmaya başlar okuduğunu anlamıyor musun , sen hiç mi yapamayacaksın nasıl anlayamazsın derdi. Bende deli gibi ağlar yapamıyorum anlamıyorum çözmek istemiyorum derdim. Aniden yelkenlerini suya indirir bana nasıl yapıldığını gösterirdi. Siniri saman alevi gibiydi. Ne oldu ne bitti ben daha anlayamadan beni paket edip yerime oturturdu  ve  sıramı savdım diye rahatlardım.


Bana karşı fazla şiddetini gösteremezdi. Ne yazık ki fazlasını gösterdikleri de vardı. Annem sınıf annesi ,müdür yardımcılarıyla çok iyi anlaşır, o kul  aile birliğinde çalışırdı .Annem kızı öğrensin diye her hafta ona para veriyor.Bu yüzden bana karşı şiddetinde ölçülü davranırdı. Bazı arkadaşlarımın kafasını sürterek tahtaya vururdu. Bu kadar kötü bir öğretmeni neden şikayet edemedin nasıl söyleyemedin ya da sınıftan kimse mi şikayet edemedi diye sorabilirsiniz. Hepimiz sevgiyle büyüyen çocuklardık ve korkunun  şiddette  bu denli susturucu yansıdığını ilk defa görüyorduk .Çok korkardık ondan onun yapacaklarından. İlginçtir ki sevgisini de gösterirdi. Ama bizi sarıp sarmalamazdı onun sevgisi sözlüydü. Bazen güldürür komik fıkralarda anlatırdı. Sanırım biraz ruh hastasıydı. Aramızda onunla ilginç bir bağ vardı.
 
Tahtaya yazdırdığı soruları yamuk yazarsanız dalga geçer , saçma bir üslupla uyarırdı.
Cevaplara  gelirsek onunla geçirdiğim 5 yıl matematik derslerinde sadece 4 işlemlerde yapabildim. Onun dışında çözebildiğim soru pek görülmemişti. Özel ders aldığım için yüksek not veriyor , notumu söylediğinde de hak etmiyormuşum iması yapıyordu. Korktuğum için asla yapamıyorum diyemezdim. Çünkü korkunun nasıl bir şey olduğunu  öğrenerek büyümedim. Ama nerden bilebilirdim korku insanı nasıl değiştiriyor ne fedakarlıklar yaptırtıyor ya da nelere vebal oluyor hepsini yaşaya yaşaya öğrendim.
Ne zaman matematik dersi biterdi o zaman benim için eğlence başlardı ve bir anda her şeyi unuturdum.

Derste ve  teneffüste   size yapılacakları seçenekler halinde  sunardı ama siz istediğinizi seçemezdiniz onun istediği tercihlerde davranabilirdiniz. Olduğumuz gibi olabilme şansı arardım. Bana sunulan seçeneklerde mecbur bir kalıpta sıkışıp kalmak istemezdim. Ama bu mecburi davranışlar içimde fark edemediğim yaratıcı yönümü geliştirmiş ve kötü kadından kurtulduğumda ilgilendiğim her alanda kendisini göstermişti.

Bu seçenekler bazen can sıkıcı sonuçlar doğurabilirdi. İlk okul 2 ya da 3.sınıfta müzik dersi sözlüsündeyiz . Flütü yanında olanlar tahtada sıraya girecekler olmayanlar resim yapsın onlara yıldız vereceğim demişti. Benim yanımda hem resim defterim hem de flütüm vardı. Ben tercihimi  resim yapmaktan yana kullanmıştım. Tahtaya kalkanlar  tek tek azar yiyip not alıyorlardı. Ben ve arkamda oturan birkaç kişide resim yapıyorduk. Birden flüt çalanların önünden kalkıp siz niye düzgün çalamıyorsunuz diye hepimize sinirlenmeye başlamıştı. Flütünü ‘’başka’’ getiren varsa o da çalsın demişti. Hiç oralı olmamış resmimi yapmaya devam ediyordum ki arkamda oturan bir hayvan evladı ‘’öğretmenim asi kızın çantasının kenarından flütü gözüküyor, bilerek kalkmadı demişti. Kabahat işlemişim gibi beni tahtanın önüne çağırıp azarlayıp yine herkesin önünde ağlamama sebep olmuştu. Daha sonra  Kötü kadın benden iki parça çalmamı istedi bende ona inat kitaptaki tüm şarkıları çalmıştım. Nefesimin yetmediği duraksadığım zamanlar bittiğini zannedip sürekli teşekkür ediyordu .Ama ben durmuyor yeni parçaya geçiyordum. Dersin sonuna kadar sanırım 45 dakika flüt çaldım.
Kendi özgür seçimim konusunda yediğim ilk azardı. Bu olay   korkutulduğumda karşı savunma yapmayı da öğretmişti. Ona istediğinden daha fazlasını verip al kulaklarına sok dercesine seçimlerimde bir kabahat olmadığını göstermek istemiştim. Bana sadece gülümseyip notumu vermişti. Hem resimden hem de müzikten tam puan vermişti.

Meğersem korkutup üstümüze geldiğinde ona karşı savunma yapmamızı istiyormuş. Haksızlığa karşı asla susmayan ucunda bana zarar gelecekse bile kendi hakkımı da haklı olanında savunmasını yapmaya başlamıştım. Artık çekingenliğim yoktu konuşmayı öğreniyordum. Sadece arkadaşlarımla olan iletişimim değil her yaştan kesimle sohbet edebilmeyi yeri geldiğinde küçük bedenime inat savunma yapmayı da ihmal etmiyordum.

Artık isyan etmem gerekiyordu. Çünkü o gün gelmişti ve  birinin bu kadını  durdurması   gerekiyordu. Bir gün derste birden bire kalkıp inanılmaz düzgün bir üslupla haklı isyanımı anlatmaya başladım hatta tahtaya geçip kendi sahnemde her bir arkadaşım içinde gerekli savunmaları yapmıştım.’’Beni çoktan savunmuş olan bir annem ve babam orda değillerdi. Yıllardır bu anı beklerlermiş gibi herkes sus pus gülümseyerek bana bakıyordu.
Kadın ama ben sizin iyiliğinizi  düşünüyorum tarzında hiçte kıçıma takmadım bu sözlerini şeklinde beni yine paket edip yerime oturtmuştu. O saatten sonra ağlamamayı öğrenmeye başladım. Beni tahtaya ne için kaldırırsa kaldırsın yapamıyorsam derin bir nefes alıp bu soru bana göre değil ,tarzım değil şeklinde dalga geçmeye başladım. Korkularımla bazen dalga geçip değer vermemem gerekiyormuş. Bunu da öğrendim.

Yenemediğim şeyler vardı. Bana bir sorumluluk verilmek istendiğinde yanaklarım kızarır ellerim üşümeye başlardı. Nasıl yapacağım annem nerede demek isterdim. Korkardım ve stresimi ön planda tutardım. Kötü kadının bende bıraktığı izler vardı . Kaç yaşımda olursam olayım yaşadığım iyi kötü her durumda  ağlayan kızın  korkusu vardı.

Ne zaman kötü öğretmenin devri bitti mutluluk bir gökkuşağı gibi doğdu. Asi yazarımız kötü kadının izlerini yok etmeyi öğrenmeye başladı ona öğreten birileri vardı. Sonunda kendini bulmaya başlamıştı.
Asi yazarımız onun böyle biri olduğunu ve ona yaptıklarını asla unutamazdı. İlk okul öğretmenlerini aşkla anlatanlara hep gıpta etti. Hiçbir çocuk sevgiyle verilen korkuyla büyütülmemeli. Temeli sarsılmamalı. Eğer yaşayacağı varsa da ,aldığı derslerle o asla öyle birine dönüşmek istemeyecek öyle olanların hayatını düzeltecek ve tek olan gerçeğin onun bulmasını bekleyecek.
Herkesin yeniden kötü izler olmadan doğması dileğiyle.
Teşekkür ederim korkularımla yüzleşirken güçlü olmam gerektiğini bana öğrettiğin için sen benim en iyi kötü kadın öğretmenimsin.

11 Ekim 2018 Perşembe

97 Model Kırmızı Bisiklet


Tek çocuk olmak paylaşmakta bir elden bin bir ele uzanmak demektir.
Paylaşmak ne kadar masumca , hoyratça olmayan  ve içini ısıtan bir ihtiyaçtır.
Doksanların sonu koca teyzeler ‘’tek çocuk bencil olur paylaşmayı sevmez’’ algısını oluşturmakta.
Doksanların sonu ailenin tek çocuğuyum. Bu algıyı oluşturmak isteyenlere inat masumca direnerek böyle bir şeyin olmadığını savunuyorum.
Annem bana üç tekerlekli kırmızı bir bisiklet almış sonunda rüyalarım gerçek olmuş. Yedikule’de cadde üzerinde oturuyoruz. Aman kızımızın başına bir şey gelmesin durumu var. Bu yüzden  evde sürmeye çalışıyorum. Etrafımda çocuk gülüşleri yok, bir tur versene, bu gece bisikletin bende kalsın mı eksiliği var.



Doksanların sonu annem yanımda koruma görevinde, kırmızı bisikletimle sokak aralarında sürmeye çalışıyorum. Bitişik evlerin önünde bir çocuk esmer tenli , ellerinde kitap  önünde tartı  kafasını anneme kaldırıp ‘’abla tartılmak ister misin?’’ dedi. Annem çocukla ilgilenirken bende esmer abiden öğrendim ki : Esmer abi kardeşlerine bakmak zorunda , okul sonrası güneşin altında para kazanmaya çalışıyor. Esmer abi bu sefer bana sordu : ‘’Senin kardeşin var mı?’’  Yoktu… Ama karşıma Esmer Abi gibi çıkan yardım edeceğim bir sürü kardeşim olacaktı. Bunu ilk başlatanda Esmer abiydi.
 Yaramazlık yapıp annemi defalarca üzdüğüm, yaparken anneme sürekli ‘’Göksel-sabır’’  şarkısını söylettirdiğim, geceleri uyumayıp sürekli bağırarak o kırmızı bisikleti istiyorum ben diyen kız gitmişti. ‘’Esmer abi al bu bisikleti işe bununla gidip gelirsin’’ dedim. Esmer abi : ‘’ Bu bisiklet bana olmaz ama kardeşlerime götürmemi ister misin ? ’’ dedi . Daha çok mutlu oldum. Esmer abiye bisikleti verir vermez cebimdeki mor renkli parayla bir sürü yiyecek ve favorim Ayşegül kitaplarından aldım. Aldığım şeyleri Asla paylaşmayacağımı düşünen annem şok içinde bana bakmaya devam ediyordu. Esmer abinin yanına oturdum. Aldıklarımı yedik hem de bana Ayşegül nasıl tatile gitmiş onu okudu.
 Paylaşmaya devam ettikçe  Esmer abiyi hiç unutmadım.  

1 Ağustos 2018 Çarşamba

‘’Eve gidince Konuşacaz Seninle’’

  Evet ‘’konuşacaz’’ yazdım. Bir annenin sinirlendiğinde kimsenin anlamadığı ama sadece  evladının anladığı bir tonlama vardır. Sinirli ses tonu herkes için aynı anlayışta  olsa da çocuklar yiyeceği azar tonuna göre derecesini çok iyi anlar. Benimki de onlardan biriydi.
  

   Tek çocuk olmanın bir zararını bu kısımda göreceksiniz. Annem ‘’eve gidince konuşacaz seninle’’ dediğinde sadece siz, annenizin komşular duymasın sesi ve kafanızı eğip baktığınız yer vardır. Sizi kurtaracak bir abi ya da ablanın olmayışı burada biraz sıkıntı oluyor. Önemli olan sizsiniz, başkalarının çocukları değildir.
 

   Herkes bana ‘’çocukluğunda usluydun, yaramazlığını görmedik’’ der. Sorun bakalım annem neler anlatıyor.
  

    Anneannemi kaybettiğimizde ben çok küçüktüm, annem daha 30 yaşında bile değildi. Beraber büyüdük diyebilirim. Büyümek hele ki beraber büyümek bizi çok yormadı ama eksikliğini hissettiğimiz anneannemin yerini de doldurmadı. Bu yüzden biraz annesinden farklıydı. İyi bir farktır bu hala hissederim.

  
İlk karşılaşma …
Unkapanından    otobüsle geçerken ‘’anne bana sazgı (saz) alıcaz dimi alıcaz dimi anneeğğ anneeğ alıcaz ama dimi anne anne alalım ama alıcaz dimi anne dediğimden bıktığı için  oyuncak olanında karar verdi ve aldı . 90’ların sonu Yedikuledeyiz. Arkası pembe önü sarı oyuncak bir  gitardı.  Gündüzleri televizyon karşısında çalan şarkılara göre kendimce eşlik ediyordum . Akşam olunca da babam   bak böyle çalınıyor diye kendisini kaptırır beni unuturdu. Gitarı  sopa gibi etrafa vurmayı keşfedince  işler değişti. Herkesin uslu hanım dediği kız gitti. İstediğim bir oyuncak alınmadığı zaman anneme bir tane yapıştırıyordum. Babam akşam eve gelirken ‘’süpyiz yumuyta’’  almayı unuttuysa yandı. Amcam muz almamış mı onunda kafasına bir tane. Kendimi konser sonu gitarını kıran Jimi  Hendrix sanıyordum . İstediğim bir şey olmayınca gitarla savunmaya geçmenin iyi bir şey olmadığını çocuğun anlayabileceği dille anlatabilen bir annem vardı. Ablamlar ‘AA yapma bu duvardaki taşlar var ya annesine ablasına vuran çocukların ellerinden yapılmış sonra senin de elin taş olur’ diye beni kandırmaya çalışıyorlardı .
   Ne zaman ki gitarla arkadaşlarımı dövmeye başladım işler sarpa sardı. İlk o zaman karşılaştım. Sarışın 1.60 boylarında bir kadın anneme benziyor . Suratı kıpkırmızı bana doğru eğildi ve şu sözleri dişlerini sıkarak söyledi : ‘’ivi gidinci kınışcız sininle’’ ilk başta anlayamamıştım. Gayet güzel eve gidiyorduk. Bakkaldan Ayşegül kitabımda alınmıştı. Annem yüzüme gülüyordu.  Eve geldik kapı kapandı işler bomba oldu. Kırmızı suratlı anneme benzeyen kadın geri döndü : ‘’ Kaç defa dedim , uyardım dimi . İnsanlara vurmak ne demek derdini konuşarak anlatabiliyorsun’’ diye bir başladı hiç susmadı. Sonunda gitar kırıldı ve çöpe gitti

   Göksel Sabır şarkısını Annem için söyledi …  
   Sonraki eve gidilince konuşacaz seninle kısmı kendini şarkılara bıraktı. Annem her yaramazlığımda sabııır sabır yaa sabır belki de akıllanır diye söylemeye başlayınca neye sinirlendiğini unutuyordu. Belki de akıllanır kısmını hala söylüyor. Konuşma yalan oluyor herkes kendi hayatına devam ediyordu. Saatler geçince ben sana neye sinirlenmiştim aman off neyse bir daha yapma evresine bırakıldı.
  Yıllar geçtikçe ben anneme hiç böyle demezdim , ben hiç böyle yapmazdım, ben hiç böyle değildim dediği her şeyi yaptığını öğrenince işler terse döndü. İyi ki  annemin küçüklüğünü bilen insanları tanıyorum. Bu yüzden;
  ‘’Artık eve gelince beraber konuşuyoruz. ‘’  Devamı ve uzun versiyonu kitabımda teşekkürler anneciğim sen benim en iyi ''evde konuşan'' annemsin …

17 Temmuz 2018 Salı

Teşekkür ederim Sen Benim En iyi Abimsin

Aslında Her şey Kenan ve Yasemin ile başladı …  Bir kadın tanıdım çok ağlıyordu  diye şarkı söyleyen Ümit Besen bıyıklı abimiz ,''Kenan Abimizle'' başlıyor. Arif Susamdan tutun Cengiz Kurtoğlu şarkıları ile beslenen , bizim zamanımızda böyleydi kızım diye anlatılan aşk ve sevgi evliliği onlarınki.
 1989 yılında evlenen çiftimiz ailecek Ramide oturmaktadır. Yalnız evde bir fazlalık var. Dayım ve ciciannem için kardeşimiz o ne fazlalığı dedikleri ama anneannem için fazlalıktır. Fazlalık olarak bakılan ama güzelliğine şiirler yazılan kişi benim annem. Mehmet ve Banu aceleleri var gibi bir sene sonra evlenirler.
 Bizim zamanımız da böyleydi kızım kavramını biraz açalım:  
 Ailevi disiplin , erkek arkadaşın kız arkadaşının ailesine duyduğu aşırı saygıdan anlayabiliyoruz.''Akşam dışarı çıkmak için her seferinde izin almak gibi.'' Daha çok içeriğe girersek herkesin belli bir mesafe ve terbiye içinde örf, adet ve evlilik adına atılan temellerin  sağlam yapıldığı anlaşılıyor. Kısaca ‘’ilişkiler de sıkı yönetim’’ kavramı oldukça hakimmiş.
  (Kenan – Yasemin ve Mehmet -Banu Aşkına ‘da bir yazımda uzunca bahsetmek isterim.)
Dayının karısı senin yengen olmuyor mu niye cicianne diyorsuncular: Bebekliğimde ne yapıp ettiğini takip etmeyi çok severmişim. Kendisini de bir ayrı severim. Bunu anlayan ileri görüşlü anneannem ''cicianne'' dememi istemiş..



   31 Temmuz 1991
Takvimlerden bugün yaprak kopartılmış hala saklanan, her yaşa ait milyon tane fotoğrafı olan,  kendi anne ve babamla öyle pozlarımız yok, ben üvey evlat gibiyim  dedirten, mühim bir kişinin doğum günü…
 Ona dikilen önlükler, müslimler, alınan oyuncaklar . Allah razı olsun ondan onur ve bende yararlandık. Ailenin ilk çocuğu , ilk torunu, ilk yeğeni her şeyin ilkini çeken o bu yüzden en kıymetlidir.
Sonradan gelen bizler de kıymetliyiz. Ama ilk olunca farklı oluyor. Oral da en çok kardeşlerini  sever ve düşünür. Sanırım kıskanmayalım diye hep bizimle daha çok ilgilenirdi.






Teşekkür ederim sen benim en iyi Abimsin ….
(Çünkü başka abim yok , malzeme bu yapacak bir şey yok )
-AAA çok ayıp insan abisine öyle der mi demeyin. Ben onun düz haliyle şakalaşmayı çok seviyorum. Bazen sevimsizce bakarım baktıkça birbirimize güleriz. Kavgamız hiç olmamıştır.
 Başkalarına sinirlenir siniri birbirimizden çıkarırız. ‘’EE ne oldu derdin ne senin kime sinirlendin de benden çıkarıyorsun deriz.’’  Militanı olduğumuz konularda kavgamızda sonuna kadar devam ederiz. Kırılanlar ,üzülenler olur. Vicdan ve merhamet duygusu biraz fazladır sevdiklerine kıyamaz. Kim ne isterse gönlü olsun der. Ama kendi bildiğini okur çünkü aslan burcu. Ama bu kavgaları bire bir yapmayız. Abimin bana hiç vurduğunu bilmem, bebekliğimde birazcık hırçınca sevgisi varmış, annemlerin gözünün içine bakarak hırpalamayı severmiş  sonradan Onur geldi de kurtardı beni. Kızıp söylendiği saatlerce hiç susmadığı olmuştur. Her kardeş arasında olur canım dediğimiz şeyler yaşadık yaşamaya devam ediyoruz.Kendi aramızda kalanı 3.   Kişiye taşımayı sevmiyoruz. Kısacası aramıza kimse giremez.Abi kardeş gül gibi geçinip gidiyoruz.





İyi de senin kardeşin yok ki sen tek çocuksun
 Herkes bilmez tek çocuklar en çok paylaşmayı sevenlerdir. Oral’dan tutun kimlere kadar bir sürü kardeşim var. Üç tane ablam var. Abim var erkek kardeşlerim ve kız kardeşlerim var. Ne gerek var demeyin. Tek çocuk olmanın birçok çocuktan yararını görüyorum. Bu yüzden bendeki  kuzen kavramı kuzen olmaktan öte kardeştir. Ayrıca tek çocuklar daha bencildir, daha şımarıktır kavramını çok bilmiş koca karıların bu tezini çürütecek şeyler anlatacağım.










Zırto Pırto Bırto
EE Nasıl böyle oldunuz ?
Öncelikle abim ve ben vardı ..
 Doğduğum gün diğer taraftan yanımda kocaman oyuncak bir uçakla gelmişim. Tabi bütün ilgi hep ona bir anda küçük bir şey daha geliyor. Gelen küçükte ailenin ilk torunu ilk çocuğu. Bütün ilgi  küçüğe dönüyor kimse beni sevmeyecek diye üzülmesin dedim gariban.  
 Bu beni bir sevdi . Küçüğüm cılızım hiç takmadan dişlerini sıkıştırarak sevmeler. Bana karşı ayrı bir ilgi.  Allah’ın her günü birbirimizi görüyoruz. Yaş ilerlemeye başlayınca daha çok sevmeye başladı beni. Ben onun sevdiği şeyleri onunla oynuyorsam o da benimle sevdiğim oyuncaklarımla hep oynamak zorundaydı. Bize yeni bir şey alındı mı hep birbirimize verirdik. ‘’Hayıır o beniiiiğiim’’ demezdik. ‘’Al sen de kalsın , senin olsun’’ vardı aramızda. ‘’Anneme sakın söyleme sana biy tane vuyuyum’’ yoktu. ‘’Anneme söyleme al bu oyuncağı ve çikilatı sakın sesini çıkayma ‘’ vardı.
  Sonra Onur geldi. Çok iyi oldu , çok güzel oldu. Kod adlarımız koyuldu. Zırto , pırto ve bırtoyduk. Ailede çete olarak biliniyorduk. ‘’Halam görmesin’’ vardı. En çok annemden korkardık. Ama muzurluklarımızdan asla vazgeçmezdik.
Dedemin hastanede yattığı yıllardı. Hafta sonu  gittiğimizde arabayla hastaneye de giderdik. Dayım annem ve ciciannem dedemin yanına giderlerdi. Bizde arabada kalırdık. Anahtarı da abime verirlerdi. Onur abimi kandırıp direksiyon başına geçerdi. Arabayı çalıştırdı. Abim freni gazı kontrol ederdi. Bizde onurla arabayı kaydırırdık. Sonra dayım direksiyon başına geçince ‘’Allah Allah bu araba niye yamuk duruyor. Siz bir şey mi yaptınız derdi. Biz de ‘’yoo uslu uslu oturduk’’ diye güya kandırırdık. Bunun gibi yaramazlıklarımız vardı.    

Aramızda asla kıskançlık yoktu. Kıskançlık nedir birbirimize karşı hala bilmeyiz. Aramızdaki mesafe sadece yol,  2.5 saat sürüyor biraz uzak oturuyoruz o kadar . Arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde asla birbirimizi küçük düşürecek hareketlerde bulunmayız. Eğlenceli günlerde birlikte olduğumuz kadar zor günleri de birlikte atlatmışızdır. Başıma bir şey gelse, bir yardıma ihtiyacım olsa önce abimi ve Onur’u aramak aklıma gelir.(Ulaşamazsam diğerlerine geçerim iyi ki her Cuma arıyorsun Hande Allah razı olsun.) Herkesin bilmesine ve anlamasına gerek yok. Aramızdaki bağ güçlü ve kalıcı.      


Abim Evleniyor Herkes onunla İlgileniyor
 
Bu yazı tamamen abimdir. Kendisi bu hafta sonu  muradına eriyor bizde kerevetimiz için koşturuyoruz. İnsanın sevdiği ile bir ömür hayatı paylaşması bu devirde az bulunan bir nimet. Bu yüzden ömrünün sonuna dek mutlu olsun.
  Görümce hiç sevmem hele kıskanç , çekemeyen sürekli kendini öven ve her işe karışan. Evlilik kararı alıp , her şey ciddiye bindiğinde bu ve türevleri çocuklarına karşı aşırı sahiplenme duygusu meydana gelir. Nedense tesadüfe bakın hay Allah evleneceği zaman meydana çıkıyorlar. Seda Sayan gibi kızacağım ; ‘’ Zamanında neredeydiniz ulan. Nerede ne yaptınız!’’ Şimdi mi aklınıza geldi. Derler ki ee evlilik öyle kolay değil sen karışma bakalım . Büyükler bazen bir şey dediklerinde doğru diyorlar. Sakın Seda Sayan çıkışı yapmayın zararlı siz çıkarsınız. Yaşadıkça ve bu süreçte hepimizi gözlemledikçe öğrendim. Ve diyorum ki iyi ki çok kardeşim var.
 Tabi bu süreçte ‘’kıymetlimis efemdimis’’ için uğraşlar başladı. Önce tanışmalar oldu, sonra nişanlandılar derken evleri oldu. Aslında ailede bir şey olduğunda ilk düşünülen çocuk hep oydu. Kısaca ‘’abi kardeş  hayatımızın’’ özetini izleyeceğiniz bu video ile gösterebilirim. 




Hep Biz olmanız Dileğimle
Eviniz yuvanız olsun, aileniz olsun yemek koksun…
Ailenizin ve dostlarınızın kahkahaları ile dolsun …
Mutlu olmayı ve paylaşmayı hiç bırakmayın …
Aranızda yaşanan ‘’her şey’’ evinizde kalsın. Kapatın kapısını kimse bilmesin …



Abin Damat oluyor  sıra sana geliyorculara ;
 
Hiçbir şeyi belli etmem . Hatta bazı şeyler vardır İlyas’ a (İlayda) bile anlatmam. İnandığım değerlerin büyüsü kaçmasın diye.. Herkesin çenesinin ayarını o kadar iyi biliyorum ki … Kısmet hayırlısı nasip kelimeleri  hepimiz için her işte vardır. Benimde bir kısmetim var elbet. Sabrediyorum ve günümü bekliyorum…
 Evleneceğim adama Avrupa Yakasının jeneriğinde geçen bir kısım var. Ben versiyonu ile şöyle söylemek istiyorum :

Semtim Suadiye Bağdat Caddesi
Evim minimalist biraz kentsel dönüşüme tabii
Kocamda inşallah Feminist
Feminist derken yani
Beyaz çorap bıyık filan sanki
Baba sen Karışma
Anne sen asabiyet sinir yapma
Al ideal erkek reçetem burada
Kocam diye her işime karışmasın
Kapı açsın yemek yapsın
Yaşlanmışım olsun varsın
Güç olsun geç olmasın
Otoriteme kariyerime her yerime
tapsın tapsın
Benim izimde tapşin tapşin
Yürüsün Koşsun Dua etsin benimle spora gelsin
yatsın kalksın

8 Temmuz 2018 Pazar

Artık “değmez” bile demiyorum!
 Hoşgörü, saygı zıt kutupların bile en zor anlarda birbirine gösterdiği o “ SAYGI” ne kadar önemli değil mi ? Zıt kutuplar belki de toplum içerisinde birbirinin suratına bakmak zorunda değil mi ? Genelde birinden biri hep alttan alır “YA SABIR” der. Beklersiniz cehaletini bir kenara bırakıp, kendinde törpülemesi gereken neler var. Omuzlarının üzerinde “KAFA” olarak taşıdığını önüne alıp yanlışı, doğruyu ayırt edebilecek mi? diye. ”BEKLERSİNİZ!” Zaman geçer, sizden de geçer. Bakarsınız karşı tarafa ne ilerlemiş ne gerilemiş. Cehaletine cehalet eklemiş. En tuhafı da bu insanlar sizin akranlarınız eğitimini, öğretimini almış , ailesinde temeli sağlam ama kendisinde “BOŞ” bomboş olmuş. Dersiniz ki :Harcadığım zaman emek sevabı bana...
SEVMESİN,SEVMEYİN AMA o “SAYGI” ahh “SAYGI” hayatlarında hiç umulmadık zamanlarda tokat gibi ilahi bir cevap gelecek. Beklersiniz, bu sefer cehaletinden için için
yok olduğunu görerek. Size bir şey olmaz da “O var ya O” avucunun içinden çıkmayacağını bildiğini bile kaybeder...
  Yok artık umudum yok içindeki insanlığa ,gösterdiğini zannettiği merhametine inancım yok.
 İflah olmaz bir sadakatsizlik bu . İnsanın bile bile kendini bulunmak zorunda bıraktığı toplumda yok etmek. Kendi benliğini asla ispat edememiş farklı toplumlarda üstünlüğünü gösteriyor. Aptallar inanır, vicdanlılar düzelmesini bekler. İçindeki acizlik onu hep yok eder. Akıllanmaz o beklemeyin …


Bırakın kendi benliğinde yok olsun. Bir sonu yok . Artık sabır da yok. ‘’SABIR’’ kuşkusuz en sessiz savaş. En kötüsü ailemize aldığımız insanlardan çıkması. En başından önlemini almak kendini korur ama diğerleri , gerçekleri gördükleri halde susmaları onların aptallığıdır.
 Bu tarz sinsi kendini çok tatlı göstermeye çalışanların görünmeyen tarafını görmek herkesin harcı değildir. Kanmak ‘’kölelik yapmak’’ demektir.
  Benim artık bu köleleri kurtarmaya niyetim , savaşım yok. Bunların farkında olup çizdiğim yollar var. Kuşkusuz nefes aldıran. Deneyin korkmayın nefes almaktan..